Balıkesir Masaj Salonu Hizmeti – Masör Ece
Balıkesir Masaj Salonu Hizmeti – Masör Ece
Balıkesir Masaj Salonu sesini alabildiğine tatlılaştırarak, “bütün bu zahmetleri için Madam de Beuvoir’a teşekkür et bakayım” dedi. Benim bu beklenmedik davranışımı büyüklerin nezaketi çerçevesi iBalıkesir Yakası sokmaya çalışıyordu. Onu artik hiç sevmediğimi fark ettim o anda. Ama planladığınü başaramadı. Toplumsal nezaket kurallarıyla ortadan kaldırılamayacak bir şeyler olmuştu. Ama içim hâlâ rahat değildi. Zaza bana çok yakınlık gösterdiği, benimle olmaktan zevk duyuyor gibi göründüğü süre bile, can sıkıcı olmak endişesini atamıyordum bir türlü kafamdan, içindeki “kişiliği” bir an için, ara ara gösterdiği oluyordu.
Balıkesir Masaj Salonu kendi kendine söyledikleri hakkında yorumlarım, kanılarım, nerdeyse dinsel bir saplantı halini aldı. Bigün, Varennes sokağına, bana vermeyi vaat etmiş olduğu bir kitabı almaya gittim. Zaza evde yoktu. Ama derhal döneceğini, odasında beklememi söylediler. Mavi kâğıt kaplı duvarlara, da Vinci’nin Saint Anne tablosuna, duvardaki haça göz gezdirdim. Zaza, masanın üzerinde, en sevmiş olduği kitaplardan birini, Montaigne’in Denemeler’ini açık bırakıp gitmişti.
Balıkesir Masaj Salonu
Balıkesir Masaj Salonu okumakta olduğu ve ben gittikten sonrasında okuyacağı sayfaya baktım. Fakat satırlar, alfabeyi söktüremediğim yıllardaki kadar yabancı simgelerle doluymuş gibi geldi. Odaya, Zaza’nın gözleriyle bakmaya, Zaza’nın içinden geçenleri düşünmeye çalıştım. Fakat boşuna. Onun varlığının bir ifadesi olan eşyaya dokunabiliyordum, elimin altındaydı hepsi. Ancak, eşyalar Zaza’nın kişiliğini açıklamıyorlardı bana. Ona yakınlaşmamı önlemek ister gibiydiler. Zaza’nın benliği öylesine sımsıkı kapalıydı ki, yaklaşmama olanak yoktu. Kitabımı alıp, firar ettim oradan. Ertesi gün karşılaştığımız süre, bu davranışımdan şaşkına döndüğünü söylemiş oldu; niçin firar etmiştım öyle? Nedenini açıklayamadım ona. Onun bana verdiği mutluluğu ne büyük acılarla ödediğimi kendime bile itiraf edemezdim. Tanımış olduğum oğlanların çoğu, kaba saba ve pek sınırlı bir çerçevede zeki idiler.
Ama yine de, onların ayrıcalıklı bir sınıftan olduklarını biliyordum. Birazcık çekici, biraz da akıllı olsalar, hemen hemen hoşlanacaktım onlardan. Kuzenim Jacques, gaslımdeki değerini hiç yitirmemişti. , Kardeşi ve yaşlı bir bakıcıyla birlikte Montparnasse bulvarındaki evde oturuyor, akşamlan da çoğunlukla bizlere geliyordu.
Daha on üç yaşındayken, genç bir erkeğin itimatını yaşıyordu. Bağlarımsız yaşantısı, mevzuşmalardaki otoriter tavrı, ona vaktinden önce olgunlaşmış bir büyük insan havası veriyordu ve bana da küçük kızmışım benzer biçimde davranmasını fazlaca olağan karşılıyordum. Jacques, ne süre kapıyı çalsa, kardeşim de ben de luktan uçardık. Bir akşam o kadar geç geldi ki, bizler çoktan yatağa girmiştik bile. Hemen fırlayıp, sırtımızda geceliklerle soluğu çalışma odasında aldık. “Siz aklınızı mı kaçırdınız?” diye haykırdı annem.” Artık koskoca kızlar oldunuz!” Şaşırmıştım. Jacques’a, hep bir ağabey gözüyle bakmıştım. Latince derslerime yardım eder, doğru dürüst kitap seçemeyişime takılır, bana şiirler okurdu.